Bu Blogda Ara

13 Aralık 2016 Salı

YAZMAYA NASIL BAŞLADIM ?

Günaydın. Bloğumdaysanız biliniz ki her kelimem direkt sizi hedeflemektedir. Şu anda bu yazıyı yüzüme vuran sabah güneşi altında yazıyorum. Gözlerimi zaman zaman ekrandan kaldırıp odada gezdiriyorum. Güneş bence yeryüzünün makyajı. Her yeri ve her şeyi öyle güzelleştiriyor ki...
Bugünkü konum aslında güneşin güzelliği değil. Bugün size yazma tutkumun nasıl doğduğundan bahsedeceğim. Her şey benim okumayı yazmayı öğrenmemle başladı. Hayır hayır öyle sandığınız gibi her eline geçen şeyi okumaya çalışan ve annesinin koltuklarını kabartan bir çocuk değildim. Yazım inci gibi filan da değildi. Ama benim bir huyum vardı. Sıkıntılarımı, üzüntülerimi yazıyordum. Yazınca rahatlıyordum. Bir partinin seçim kampanyası sürecinde dağıttığı küçük bir defterim vardı. Onu elde edebilmek için yolda giderken sağa sola kalemler, anahtarlıklar, defterler filan saçan parti arabasının arkasından tüm çocuklarla birlikte epey koşmuştum :) Benim nasibime de bu defter düşmüştü. Bir süre bir yerlerde yalnız ve sessizce bekledi. Ona ihtiyaç duymam başka bir olaydan sonra oldu. Benim şehrimde perşembe günleri pazar kurulurdu. Annem yine bir perşembe elimden tuttu ve pazara gittik. Renkli giysi sergilerinin arasından geçiyorduk. Az ilerde bir oyuncakçı sergisi olduğunu biliyordum. Adımlarımız oyuncakçının önünden geçerken durdum. Başımı kaldırdım ve onu gördüm. İpin ucunda ileri geri sallanıyor, kendi etrafında neşeyle dönüyordu. O peluş bir tavşan figürlü sırt çantasıydı. O çantayı o kadar çok istedim o kadar çok istedim ki. Ama annem ya farkına varamadı ya da önemsemedi. O zaman bizler şimdiki çocuklar gibi her istediğimizi anında elde edemezdik. İyi ki de edememişim diyorum şimdilerde. Ben can sıkıcı şımarık çocuklar gibi pazarın orta yerinde cayır cayır ağlamazdım da. Gözüm arkada kaldı ama. O sallanan turuncu tavşancıklı çanta gözlerimden silinene kadar baktım ardıma. Onu istiyordum. Artık bir an bile aklımdan çıkmayacaktı. Günlerce süren çocukluk ıstırabım başlamıştı. Tekrar perşembe olacak ve bu kez biz pazara gidip o çantayı büyük bir gururla alacaktık. Günler geçmiyor, perşembe gelmiyordu. Bense umut içindeydim o çanta bu hafta benim olacaktı. Onu sırtıma takınca zıplayacak heyecandan titreyecektim, biliyordum. Sürekli bunu hayal eder oldum. Ama bu böyle olmuyordu. İçimdeki bu coşkuyu birilerine anlatmalıydım. O an aklıma umudumu yazmak geldi. Hemen yatağın altına fırlattığım parti temalı not defterimi çıkardım. Tükenmez bir kalem buldum ama kalem tükenmişe benziyordu yani yazmıyordu. Ona hohlayarak nefesimle yeniden hayat verdim. Bir şeyler yazdım ve defteri kapattım. O perşembe geçti, cuma oldu ben yine defterimi açtım bir şeyler yazdım ve defteri kapattım. Diğer perşembe de geçti, yine cuma oldu. Yine defterimi açtım bir şeyler yazdım ve yine kapattım. Bu böyle sayfalar, günler, haftalarca sürdü. Artık hissizleştim ve çocukluk rüyalarımdan bir başkasına kapılıp gittim. Üstünden yılllar geçti ve ben taşınacağımız yeni bir evin heyecanına kapılmış bir genç kızdım artık. Eşyalarımı toparlıyordum. Vitrini çekmiştik ki kıpırdatınca yere bir şey düştü. Baktım ki parti temalı bir defter. İnanın varlığını unutmuştum. Aldım elime açtım sayfalarını. Eciş bücüş bir yazı. İlk cümle şu : "Pazarda tavşanlı çanta gördüm. Bu perşembe onu alacağız." İçim ısınıverdi çünkü çocuk ben konuşuyordu. Diğer sayfayı da çevirdim merakla. Yine aynı mürekkep yine aynı stilsiz yazı. "Geçen perşembe pazarından alamadığımız tavşanlı çantayı bu kez alacağız." Ve diğer sayfa yine aynı... "Geçen haftalarda alamamış olabiliriz ama bu hafta tavşanlı çantayı kesin kesin kesin alıyoruz." Gülümsedim. Hiç tavşancıklı çantam olmadığı için sanırım hala üzülüyordum. Ama iyi ki annem babam bana her istediğimi almamıştı. Bu yüzden ben bir damla yağmurdan bir papatyadan bir ıhlamur kokusundan mutlu olabiliyorum şimdi. Mutluluğun maddede değil manada olduğunu biliyorum şimdi. Her umudumu her derdimi yazabiliyorum şimdi. Bir itiraf gelsin mi her şeye rağmen ? Evet hala tavşancıklı sırt çantası görürsem bir yerde bir süre bakakalıyorum. Aynı masum çocuk gözleriyle. Okuduğunuz için teşekkür ederim sevgili okuyucularım. Ben son cümlemi yazarken yüzüme güçlü bir güneş ışığı vurdu, dilerim siz de son cümleyi okurken yüzünüze sımsıcak güneş ışığı vurur. Görüşmek üzere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder