Bu Blogda Ara

13 Mayıs 2019 Pazartesi

ANLATMAK MI ZOR ANLAMAK MI ?

Bugün çok yorgunum. Hayır, koşmadım. Yürümedim. Aksine tüm gün yataktan çıkmadım bile. Yorgunum çünkü kendimi anlattım. Bu saatten sonra bana, daha doğrusu ruhuma en ağır en yorucu gelen şey beni tanıdığına inandığım birine kendimi anlatmaya çalışmak. Bu benim ruhumu emen bir şey. Yanlış anlaşılmaları düzeltmek, yeniden ve yeniden doğrusunu açıklamaya çalışmak çok zor. “Hayır öyle demek istemedim”ler, “Ama sen beni yanlış anlıyorsun”lar, “Derdim ve üzüldüğüm şey bak şu şu şu...”şeklinde sayıp dökmeler ne saçma. Bunu hayatta en yakın bulduğun insana karşı yapmak zorunda olmaksa hem saçma hem çok acı. Halbuki hemhal olmak bu değil. Hemhal olabilirsen birinin sözlerine ihtiyaç duymadan onu anlarsın. Bunu yapmak için fazladan bir çaba gerekmez. Gönlün senin anlamanı sağlar. O kişiyle bir bütün olmak budur çünkü. Bunun sevmekle alakası çoktur. Sevdikçe o insana dikkat kesilirsin. Dikkatini yoğunlaştırdığı da kendiliğinden her hareketini ezberlersin. O zaman da bir durum karşısında gözlerinin hareketlerinden bile halini anlar hale gelirsin. Ne zaman üzgündür, ne istiyordur senden ne bekliyordur, onu nasıl mutlu edersin o hiç söylemeden sen anlarsın. Aşkın bir adı da budur bence...

9 Mayıs 2019 Perşembe

Sakız Sesi

Herkese merhaba. Bugünlerde yolda yürürken, çimlere basarken çıkan ve hafif bir rüzgarda bile ağaçların arasında oluşan seslere dikkat kesildim. Arabaların olmadığı olanların da hareket etmediği bir kasaba burası. İzlediğim bir diziden esinlenerek adını “Umut Vadisi” koydum bu yerin. Umut vadisinde her yer huzurlu bir sükunetle kaplı. Büyüdüğüm şehrin eski küçük hali gibi.  Eskiden yaz akşamlarında balkonumuzda otururken uzaktaki derenin içinde şarkılar söyleyen kurbağaları dinlerdik. Sonra şehrimiz büyüdü ve dolayısıyla sesleri de büyüdü. Kurbağaların şarkısı uğultu içinde kayboldu gitti. Bir sonraki aşamada arabalar çoğaldı ve yolda yürürken ayaklarımızın, adımlarımızın sesini duyamaz olduk. İçimde büyüdükçe bir şey kayboldu. Bu kaybolan şeyi bazı anlar yalnızca anımsıyordum ama ne olduğunu da nasıl yerine getireceğimi de bilmiyordum. Gelmesi için kendimi zorluyordum ama bir anlık bir his adeta sis gibi anında dağılıp gidiyordu. Bunu büyümeme bağlıyordum. Hislerimin köreldiğini düşünüyordum. Bu yıllar sürdü. Ta ki umut vadisinde öğretmenlik yapmaya başlayana kadar. Okuluma yürürken ilkin adımlarımın sesini fark ettim. Ayaklarımı daha çok sürttüm yere öyle hoşuma gitti ki. Sonrasında bir akşam sonsuz bir sessizlik içinde öyle bir ses duydum ki... Aman Allah’ım bir ömre bedel bir an yaşadım. İçim eridi duyduğum an o sesi. Kurbağalar... Yüzlercesi az ötedeki dereden şarkı söylüyordu. O an tatlı yaz akşamı serinliği tenimi okşadı. Babam balkondaki eski sandalyeye oturuverdi. Annem tatlı bir nefes düzeniyle yatağında uyuyordu. Saat geceye ilerliyordu. Kurbağalar şarkı söylüyordu ve o anı yakalamış olmak bir ömre bedeldi. Kaybolan şey geri gelmeye başladı. Hiç umudum yokken yeniden yakaladı beni. O andan çıkıp sarhoş aklımla hayata mutlulukla devam ettim. Bu kasaba bana sesleri geri verdi. Sessizliği geri verdi. Kütüphanede sayfa çevirenlerin seslerini, seherde kuşların seslerini, rüzgarda uğuldayan çamların seslerini çok iyi duyuyorum artık. Sesleri duydukça çocuk ruhum bedenime giriyor. Bu ses uyanışı bir dezavantaj getirdi ama. Bir insanın çiğnediği sakız sesi... işte tatlı sükunetimi bozan bu sesi duymak beni delirtiyor. Bir insan nasıl bunca güzel ses arasında böyle çirkin bir sesin kaynağı olmaktan imtina etmez ? Çünkü fark etmiyor bu sessizliğin güzelliğini. Olsun diğer sesleri yeniden duyabilmeye ve bunun farkındalığına erişebilmeye değer. Bu farkındalığın cilvelerine katlanacağım. Kasabamdan birkaç kare anılarda yerini alsın.




1 Mayıs 2019 Çarşamba

Artık Bir Çalıkuşu...

Ben tam 3 haftadır öğretmenim. Yazarken gözlerim doluyor. Ben 3 haftadır öğretmenim. Tekrarlanası bir şey bu. Bir çalıkuşu gelmiş bir kasabaya yerleşmiş. Masallardaki kasabalar gibi bir yer. Küçük ve elemsiz. Zamansız ve acelesiz bir kasaba. Korkuyordum buraya gelmeden önce delicesine. Ama hepsi meraktanmış daha doğrusu bilinmezlikten. Yola çıkmadan asla bilemezdim yolun güzelliğini.Şimdi burada yaşamaya başladım. Hatta bütün ilk pikniğimizi yaptık. Merakım geçince yerini mutluluk arayışı aldı. Keşif aldı. Her yeri her şeyi keşfetmek istiyorum. Sanki hayata yeni gelmişim gibi. Ben meraklı bir edebiyat öğretmeniyim artık.