Bu Blogda Ara

17 Aralık 2016 Cumartesi

İzmit Tasavvuf Vakfı Şeb-i Arus Sema Gösterisi

"Senin baktığın gülistanın gülleri solmaz Allah'ım...."
Allah diyebilmek. Kalbi titretebilmek Allah derken. Bana da nasip olur mu Allah'ım ? Ne zaman seni anarken kalbim tam mutmain olacak, ben sana ne zaman dilden değil kalpten iman edeceğim ? Acizim kabul. Ama en azından bu konudaki acziyeti al benden. Yunus'u, Mevlana'yı, İbnü'l - Arabi'yi...bir anlayabilsem, bir hissedebilsem.

O geceden önce Esma genellikle bu şekilde düşünen ve kendi kendine üzülen biriydi. 16 aralık akşamı İzmit'te bu törenin olacağını küçük bir afişten tesadüfen görmüştüm. Hayatımda hiç sema ayinine de katılmamıştım. Merak ettim doğrusu. Eşim de sağolsun cuma olmasına ve haftanın tüm yorgunluğu üstünde olmasına rağmen beni kırmadı yola çıktık. Yolda nasıl stresliyim. Program 19.30 da başlayacaktı ama biz otobüsle gidiyorduk ve trafiğe takılmıştık saat 20.00 olmuştu. Ben yine her şeye ve herkese sinirlenmeye başlamıştım. Yetişemedik işte diye söylenip duruyordum. Hatta şu an çok utansam da dedim ki "napalım biz de spor salonuna giremezsek hemen karşıdaki alışveriş merkezine gideriz orda takılırız" Zaten avm'nin otoparkı spor salonunkinden üç kat daha kalabalıktı. İnsanlar yine ışığa uçup yanan kelebekler gibi olmuşlardı demek. Allah herkese bu manevi zevki tattırmıyordu demek. Şükürler olsun ki program spor salonuna ulaştığımızda daha yeni başlıyordu. Her yeri bayraklar donatmış herkes "bir" olmuş bayraklarını coşkuyla sallıyordu. Biz de Allah tarafından kaderimizde daha önce ayrılmış olan yerimize oturduk. İçim içime sığmıyordu ben de coşku içine girdim herkes gibi. Nerden bileyim ben Hû kuşunun o gece gönlüme gireceğini....

Birazdan bir yaşlı adam geldi meydana. Üstünde mevlevi kıyafeti vardı ve başında da kırmızı bir sarık. Konuşmaya başladı. Tüm salon dinliyordu. Biz de dinliyorduk can kulağıyla. Hayret ettim. Demin koskoca belediye başkanı konuşurken neden bu şekilde topluluğa tesir etmiyordu ? Bu adamda ne vardı, kimdi? O an bunu bilmiyordum ama konuşanın dili değil kalbi olduğunu o yüzden bize tesir ettiğini anlamıştım. Onun güzel konuşması bitti ve sahne artık kararmıştı, belli ki bir nur doğacaktı az sonra...

Kalbim hızlı hızlı atmaya başladı. Bir bir geldi onlarca elif... Hepsi birbirinin aynısı, "Hepimiz aynıyız ey insanlar!" dercesine. Onlar sazendelerdi. Yani ilahileri çalıp söyleyecek olanlar. Büyük bir sakinlikle yerlerine geçtiler. İlk ilahiyi çalmaya başladılar. Benim içimi dışımı alevden bir el okşadı sanki. Çünkü bu okunan kaside rahmetli babamın en çok sevdiği en çok dinlediği kasideydi. Arabada yolculuk ederken ben bir çocukken hep dinlediğimiz benim için bir ritimden ibaret olan Yunus'un bir ilahisiydi bu. O an daha kalbimin üstündeki toz zerreleri savrulmaya başlamıştı. Bir anda az önce konuşma yapan yaşlı adam yeniden belirdi ve arkasında onlarca yüzlerce açılmayı bekleyen lale... Allah'ım... Allah demek içten geliyordu burda, şükür ona,şükür. Böyle bir coşkunluk böyle bir sakinlik yan yana olabilir mi ? Böyle bir geliş olabilir mi ? Bir bir dönmeye başlıyorlardı. Sırası gelip dönmeye başlayan semazen sanki tomurcukmuş da açılmaya başlamış bir lale oluveriyordu.Hiçbiri bir diğerinin hakkına girmiyor kendi yörüngesini buluyordu ve orda kalıyordu daima. Bu görüntünün insanda oluşturduğu hissi ne bir fotoğraf size yaşatabilir ne bir video ne de bir yazı. Düşüncelere daldım izlerken onları. Evreni, kainatı, atomu, hücreyi hatta hücrenin çekirdeğini bile görebiliyordum onlara bakınca. Tüm kainat işte bu dönüşten nasibini alıyor, dedim. Gezegenler dönüyor, ay, dünya, Kâbe'de hacılar, gökyüzü, atomun içindeki tanecikler, benim başım her şey dönüyor bu semazenler gibi. Demek ki bu dönüşte bir şeyler var. Demek ki boşa değil, bir raks değil bu. Bu bir cezbe hali bir çekim. Bir güç var ki her şeyin üstünde olan, onun çekiminde herkes ve her şey. Esma buraya neden geldi,ne umuyordu gelirken ? Beklemiyordum ki bu kadar dolup taşacağımı. Meğer ben ne kadar boşmuşum. Meğer Allah'ın aşkı her yerdeymiş de ben o kadar küçükmüşüm ki bir zerresini tatmak bile beni benden almaya yetermiş. Tarifi zor duygular içinde bırakarak bizleri semayı tamamladı semazenler. Başka bir alemden gelircesine tekrar düştük dünya hayatının içine. Saat on buçuk olmuştu ve son otobüs dokuz buçuktaydı. Umursayamadık bu durumu nasılsa bu aşkla içimiz sarhoştu ya sokakta geçecek olsa gece, ikimiz de olmaz diyemezdik. Salondan çıkarken bir kadın yaklaştı bana ve bir bilet uzattı. Bu tamamen bayan semazenlerin döneceği ve sadece bayanların katılabileceği bir gösterinin biletiydi. Akın akın insan gelirken bu kadın beni seçmişti ve "bu son biletti, size nasip oldu 25 aralıkta gelin" dedi. Ben de son bilet olduğu için şaşırdım dedim ki "Bunda bir hikmet var, inşallah gelirim." O zaman kadın bana "Allah bizi yeniden kavuştursun o halde" dedi. Tanımadığın birine kavuşmak.... "NE OLURSAN OL GEL !" demek bu demekti. Anlamak o an nasip oldu bana. "GELİN TANIŞ OLALIM !" demek de aynı anlama geliyordu farklı kalplerden çıkmış olsa dahi. Allah'ım ne güzel şeyler oluyordu. Etrafım güzellik halkalarıyla çevrildi sanıyordum. Dışarı tamamen çıktığımızda eşimle ne yapacağımızı konuşmaya başladık. Belki bir yerlerde kalabilirdik ya da bir araba denk gelirdi belki Karamürsel'e giden. ne olursa artık fark eder miydi ? Canlar canını bulmuştuk diyemem ama bulmaya başlamıştık. Tam o an bir otobüs gördüm Bursa plakalıydı. Belli ki bir gurup güzel insan toplanmış bu faaliyet için ta Bursa'dan kalkıp gelmişti. Aklıma gelen ilk şeyi yaptım. Sorumlu olan bayana yaklaştım halimizi anlattım. Ama otobüs tamamen kadınlardan oluşuyordu. Sadece bu bayanın eşi ve şoför erkekti. Haliyle bizi tanımıyordu kadın düşündü bir an. Eşime sorar mısınız, dedi. Eşini işaret ettiği anda biz Hakan'la birbirimize baktık şakınlığımızı gizleyemedik. Çünkü, salondayken binlerce kişinin arasında otuturken yanımızdan bir bey geçmişti. Biz eşimle birbirimize o an dedik ki o beyi işaret ederek, "şu adam bana çok tanıdık geldi !" sonra eşim dedi ki "ama nerden tanıyalım ki bize öyle geldi herhalde." üstünde durmamıştık. Şu an görüyorduk ki bize tanıdık gelen o adam sorumlu kadının eşiydi.Allah ne yaşayacağımızı biliyordu ve bize o adamı onca kişi arasında önceden tanıtmıştı bile. Ne güzel lutfediyorsun Allah'ım ! Bize çok anlayışlı davrandılar. Ben tek boş olan yere yine bir hanımın yanına oturdum. Hakan da muavin koltuğuna oturdu. Resmen Allah yerlerimizi dahi belirlemişti. Biz yanımdaki o hanımla kısa ama öyle derin şeyler konuştuk ki burada anlatmayacağım. O konuşmamız da tesadüfler zinciriydi ve ben artık mest olmuştum. Ondan birkaç güzel bilgi öğrendim, onları da heybeme attım. Karamürsel'e gelmiştik. Binlerce dua ettim içimden onlara, o güzel insanlara. Onlar sanırım Mevlevî idi. İndiğimizde tir tir titriyordum yaşadıklarımın etkisiyle ve ilahi mutluluktan. Hakan da ben de o gece oraya gittiğimiz için binlerce kez şükrettik. Allah, tamamen ona bırakınca ne de güzel tamamlamıştı işimizi. Senin tuttuğun ellerimiz bir daha kaymaz Allah'ım. Bizlere varlığını hep bildir Allah'ım. Tevekkülü her anımıza yaymayı nasip et Allah'ım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder