Bu Blogda Ara

7 Şubat 2017 Salı

EVİM...

    Herkese merhaba.
    Az önce balkonda otururken biraz uzaklaşıp kendime dışarıdan baktım. Kendimi nasıl gördüğümü size anlatacağım bugün.
    Bu evde kendimi büyük bir yazar sanıyorum. Gözlüklerimi takmışım. Omzumdan örme bir şal salınıyor aşağıya. Ah bir bilseniz nerelere gidiyorum bu küçücük evin küçücük balkonunda. En becerikli iki parmağımın arasında bazen bir sigara oluyor. Benden fazla rüzgar içiyor, olsun. Çoğu zaman kulaklıklarımı takıyorum bir müzik açıyorum. En çok dinleğim şarkı : işte burada. Bazen de martı seslerini duymam gerekiyor. Öyle olduğu zaman sessizliği boyayan martıların seslerini dinliyorum sadece. Ruhum büyük bir yazara dönüşüyor. Ama aklım yetişemiyor bu hızlı dönüşüme. Yani ruhumda hissediyorum her şeyin en güzelini. İşte gerçek büyük yazar bence o noktada olunuyor. Ben aklımın ve bilgimin hamlığına yenik düşüyorum. Anlatamıyorum içimden geçenleri. Yetmiyor ruhumun hissettiklerini ifadeye dillerim. Ah bir yetse zaten ! Belki bir gün size balkonda otururken çekilmiş bir fotoğrafımı gösteririm. O zaman anlayabilirsiniz ne kadar derinlerde yüzebildiğimi. Bu evi çok sevdim ben. Sonunda deniz var. Bir bakınca içim açılıyor. Kendimi büyük yazarlara gelen büyük ilhamların içinde bulmama sebep zaten hep bu deniz. Ve aniden camın önünden geçen kocaman bir martı... Bilmiyorum insanın ilk evinin bu kadar güzel olması iyi midir kötü mü. Ya da içinde ikimizin olduğu ilk ev olmasından mı ileri geliyor bu sevgim. Mümkün olsa ömrümce bu evde yaşamak isterdim. Bu evin balkonunda kendimi dışardan izlemek isterdim yıllarca. Kendimi kandırıp kandırıp büyük bir yazar gibi hissetmek isterdim.
    Bugün bunları hissederken tek eksiğim, suskunluğumuzda bile birbirimize binlerce şey anlatacağımız bir dostun yanımda olmayışıydı. Hep bir eksik çıkar zaten. Çünkü, "Burası dünya, burası bu kadar işte..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder